Sahnedeki çöküş: Merve Dizdar’la bağımlılığın anatomisi

Emma, tiyatro sahnelerinde parlaması beklenen bir yıldız adayıydı. Ancak, “daha havalı görünmek” için çektiği o ilk sigara, onu yavaş yavaş bar köşelerinde yalnızlığa sürükledi. Zekası ve yeteneğiyle sahneleri fethetmeye adayken, alkol ve uyuşturucu bağımlılığıyla kendi hayatını ve çevresindekilerin hayatını uçuruma sürükledi. Emma sadece kendini değil, en yakınlarını da beraberinde karanlığa çekti.

Oyunda, bağımlılığın sadece fiziksel değil ruhsal yıkımı da gözler önüne seriliyor. Emma’nın her sabah morluklar içinde uyanması, yanında tanımadığı erkeklerin olması ve giderek artan çaresizliği, onun ne kadar derin bir çöküş yaşadığını ortaya koyuyor.
Aile ilişkileri de oyunun en dokunaklı yanlarından biri. Emma’nın annesine bilinçsizce uyguladığı şiddet, annenin parmaklarının kırılması ve yıllardır çalamadığı piyano, bağımlılığın karanlık yüzünü tüm çıplaklığıyla gösteriyor. Babasının, “Keşke kardeşin değil de sen ölseydin,” sözleri ise aile içindeki kırılganlığı ve umutsuzluğu acı bir şekilde yansıtıyor.
Emma’nın iyileşme süreci ise iki rehabilitasyon denemesiyle anlatılıyor. İlkinde tedaviye direnip yarıda bırakırken, ikinci kez bağımlılığın başladığı anne babasının evine dönerek gerçek bir dönüşüm yoluna giriyor.
İbrahim Çiçek’in yönetmenliğinde sahnelenen oyun, Merve Dizdar’ın unutulmaz performansı başta olmak üzere, Nihal Koldaş, Selçuk Borak, Kerem Arslanoğlu, İsmet Bora Akın ve Ferhat Güneş gibi önemli oyuncuları ağırlıyor.
İnsanlar, Mekanlar, Nesneler, bağımlılığın sadece bireysel bir hastalık olmadığını; zeki ve umut vadeden bir insanın nasıl karanlığa sürüklendiğini ve beraberinde sevdiklerini de nasıl yıktığını güçlü bir şekilde vurguluyor. Oyun, karanlığın içinden umuda doğru atılan cesur adımları izleyiciye derinden hissettiriyor.








